menu

7 Ekim 2017 Cumartesi

MUHTEŞEM ŞANLIURFA



2017 eylül sonunda özel bir amaçla gittiğimiz Şanlıurfa gezimizi sizlerle paylaşmak istedim.
Gece geç saatte şehre indiğimiz için hepimizin karnı çok acıkmıştı ama o kadar şanslıydık ki Urfa'ya Urfalılarla gidince gece yarısı olmasına rağmen Dedecan Restaurant bize kebap dahi yaptı. Bu yaşımda bu saatte ilk defa yemek yedim. Geceyi Manici Otel'de geçirdik.







Şehirde 900 bin insan ama ilçelerle beraber 2 milyon insan varmış. Ayrıca kayıtlı 400 bin Suriyeli ile 2400000 insan yaşıyormuş.Fırat Nehri'nin buradan geçmesi onlar için büyük bir avantaj. Sulamada Türkiye de birinci sırada yer alıyor.Atatürk Barajı ,125 megawatt elektrik üretiyor.
Türk, Kürt,Arap gibi birçok değişik kültürler birarada yaşıyor. Suriye sınır kapısı üç yıldır kapalıymış. Suriyeliler Kilis Kapısı'ndan izinle giriş-çıkış yapıyorlarmış.
Urfa için GAP'ın başkenti diyorlar.Aynı zamanda buraya Peygamberler şehri de diyorlar.
Güneydoğuda 2 m boyunda kertenkele var. Endemik bitkiler çok fazla. Türkiye'deki sürüngenlerin çoğu Güneydoğu'da bulunuyor.
Türkiye'de yetişen 90.000 ton fıstığın 40.000 tonu Urfa'da yetişiyor. Urfa,reklam ve pazarlama olarak çok zayıf kalıyor.






Cenab-ı Hak, Onu zenginlik,mal ve evlat çokluğuyla imtihan etti.Daha sonra Ona hastalıklar musallat oldu. Hastalıklar Allah'a ibadetini engellemeye başlayınca Hz Eyyüb :'Allahım!Bana zarar dokundu ve sen merhametlilerin en merhametlisisin .' şeklinde dua edince,
Allah-u Teala duasına şöyle cevap verdi:
' Ayağını yere vur,işte yıkanılacak ve içilecek soğuk bir su  ' dedi.
Suyu içince Hz Eyyüb (a.s.) sağlığına,eski gücüne ve kuvvetine kavuştu.İyileştikten sonra 160 yıl yaşadı.Allah-u Teala yeniden evlatlar ve zenginlik verdi. Sağlığına,ailesine ve servetine kavuşmadan önce Hz. Eyyüb (a.s.)'ın bu mağarada yedi yıl uzlete çekildiği rivayet olunur.











Bu suyun şifalı olduğuna inanılıyor;durum böyle olunca bizde içtik hatta orada satılan mataralarla su alan bile oldu. 

                                                  





Kahvaltı için tekrar Dedecan Restauranta geldik.İnanılmayacak şey gece yarısı onca yediğimiz  yöresel yemeklerden sonra  sanki kıtlıktan çıkmış gibi tekrar yedik. 





Kahvaltıdan sonra mırramızı içtik. Mırrayı herkes aynı bardak ile içiyor ve şat yapmak gerekiyor. Mırra çok uzun süre ateşte pişerek elde ediliyor. Ben daha öncede içmiştim ve benim damak tadıma hitap ediyor. Mırrayı içtikten sonra servisi yapan kişi ikinci kez isteyip istemediğinizi sorar. Bardağınızı asla onlar almadan elinizden bırakmayın aksi takdirde o bardağın içini altın ile doldurmak veya o kişiyi evlendirmek zorunda kalırsınız. Tabi düğün masrafları size ait bunu unutmayın.






Merkeze 45 km uzaklıktaki Harran'a giderken bir sürü fıstık ve pamuk tarlaları gördük. En çok pamuk Harran ovasında yetişiyor çünkü yeterince su ve güneş var.Harran Ovası, Atatürk Barajı ile sulanıyor.Yerin altından 25 km 'lik kanallarla sulama gerçekleşiyor.



























                               Harran Üniversitesi Harabeleri,dünyada kurulan ilk islami üniversitedir.    


                                                  

                                             


                                              

                                               



Harran şehir surları                                                                                                        

NEVALİ CORİ
Dikilitaş  Binası olarak da adlandırılan tapınak,kazılarda ortaya çıkarılan 29 yapı içinde kare plan gösteren tek yapı olup 14x14 boyutlarındadır.Bu tapınak Nevali Çori yerleşmesinin Neolitik tabakalarında açığa çıkarılan  diğer tüm yapılardan konum,plan,boyut ve iç düzenlemesi olarak belirgin biçimde farklılık göstermektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde kült yapılarının konut alanı dışında inşa edilmesi, Çanak Çömleksiz Neolitiğin B evresi başilarından itibaren genel bir eğilim haline gelmiştir. Binanın iki yapı evresi olduğu anlaşılmaktadır.İkinci evre,ilk evrenin 1. tabakasındaki yapının yenilenmesi olup bazı yapı elemanlarının yeniden kullanıldığı anlaşılmaktadır.Tapınağı çevreleyen duvarların iç tarafı boyunca büyük yassı taşlarla yapılmış bir seki bulunmaktadır. Seki üzerine belirli aralıklarla dikilmiş  12 dikilitaş bulunmaktadır.Orta kısmında iki dikilitaş daha bulunur. Bu dikilitaşın yüksekliği 2.35 m olarak ölçülmüştür. Her iki geniş yanında aşağıya doğru belirli bir eğim göstererek devam eden iki insan kolu kabartması yer alır. Bunlar dar yüze bükülerek elleri oluşturıur.












Kubbeli olan bu evlerin yapımında gülyağı,yumurta akı, pişirilmiş toprak ve saman var. Gülyağı ortamın güzel kokmasını sağlıyor.Kışın sıcak,yazın serin oluyor. Bu evlerden vergi alınıyormuş ve eğer vergiyi vermezsen memur bir tuğlayı çekince bütün ev yıkılıyormuş. Taş taş üstüne bindirme tekniği olduğu için ev yıkılıyor.


                                                 


                                                 

















Uzerlik adını verdikleri bu süslemelerden nazarlık yapıyorlar. Her cuma nohuta benzer taneleri tek tek yakıyorlarmış.Bu nohutumsu bitki sadece bu bölgede baharda kendiliğinden yetişiyormuş.

Gece dışarda yattıkları için yataklarını mavi renk yapıyorlarmış çünkü akrep renk körüymüş ve onu kırmızı zannedip ateş diye kaçıyormuş. Akrep ayrıca kilimin üstüne de çıkmazmış.















Tavanda asılı duran keçinin içinde yayık ayranı yapıyorlar. Duvardaki kilimler akrepten koruyor. Metal asılı duranlar ise terazileri.



Şehrin içinde gezerken bile her yerde görebileceğiniz kaya mezarları mevcut.







Türkiye'nin en büyük arkeoloji müzesi Urfa'da.













Müzenin hemen girişinde Balıklı Gölü'n görüntüsü ile karşılaşıyorsunuz.



Göbeklitepe, dünyada ilk yerleşik hayata geçiş noktası ve dünyanın ilk tapınağı. Biz oradayken maalesef kapalı olduğu için müzede gördüklerimizle yetindik.











































                                                                                                                Kayaaltı sığınağı




İnsanların taşları nasıl taşıdıkları


Urfa Heykeli,insanlık tarihinin iyi korunagelmiş,doğal büyüklükteki en eski heykelidir. Balıklıgöl'ün hemen kuzeyinde,eski Urfa evlerinin altında bulunan bu heykel,Çanak Çömleksiz Neolitik Döneme ait yerleşimde , 1990'lı yıllarında bulunmuştur. Kireçtaşından yapılmış olan bu  heykel ,1.80 m boyunda olup derin betimlenen göz yuvalarına siyah obsidyen parçalar yerleştirilmiştir.' V 'biçimli kolyeyi andıran çizgiler dışında heykel çıplak görünümdedir ve elleri önde birleştirilmiştir. Heykelin alt kısmı bir yuvaya yerleştirelecek şekilde ' U ' biçiminde yontulmuştur.




Mozaik Müzesi,gezebileceğiniz yerler arasında

Ayrıca  37 yıl önce yurtdışına kaçırıldıktan sonra ABD ' deki  Dallas Sanat Müzesi' nde bulunan Orfeus Mozaği 821 yıl önce doğduğu ve işlendiği topraklara geri dönmüş.




Akşam yemeğimizi Elçi Konağı'nda yedik. Fırfırlı Cami ile aynı tarihlerde yapıldığı tahmin ediliyor. 
Konakta bulunan sarnıçlar,mahzenler ve yeraltı geçitleri buranın bir konuttan çok kilisenin müştemilatı şeklinde kullanıldığını gösteriyor. Bu özellikleriyle yapı, bilinen eski Urfa evlerinden daha farklı ve fonksiyonel bir mimariye sahiptir. Ayrıca yapının temelinde bulunan ve 3. yüzyıl,geç Roma dönemine tarihlenen mozaik taban döşemesi, buranın antik çağlarda da şehrin önemli bir noktası olduğunu ve üzerinde gene özellikli bir yapının bulunduğunu göstermektedir.











Fırfırlı Kilise ise Elçi Konağına hemen komşu.M.S. 10. yy'da yapıldığı tahmin edilmektedir.Yapı Hıristiyan dünyasında Aziz Havariyun Kilisesi, Oniki Havari Kilisesi veya Surp Arakelots Kilisesi olarak da bilinen önemli bir kilsedir. 
1092 yılında kutsal Varag Haçı'nın bu kiliseye getirilerek uzun süre burada muhafaza edilmiş olması bu kiliseye ayrı bir önem kazandırmıştır.
Kilise 1956 yılında camiye dönüştürülmüş ve Fırfırlı Cami olarak adlandırılmıştır.



                                      Urfa'nın bazı meşhur takılarını da bilmek lazım.





Biraz da buranın güzel mis gibi tereyağlı tatlılarına göz atalım ve tabiki İstanbul için paket yaptıralım.








                                                                                                                                                                     




 Balıklı Göl 

                                           


                                             



                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                      Hz. İbrahim (a.s.) 'in ateşe atıdığında düştüğü makam



Hz. İbrahim (a.s.) Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye başlayınca, Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atıldı.
Allah (c.c.) tarafından ateşe:
'Ey ateş İbrahim üzerine serin ve selamet ol'emri verilince rivayete göre ateş su,adamlar da balık oldu.
Hz. İbrahim (a.s) salimen bir gül bahçesinin içine düştü.


                                                    Hz. İbrahim (a.s.) ateşe atıldığında düştüğü makam


Gölün sonundaki bir dükkanın kendi kaynağından çıkan su





AYN-ZELİHA GÖLÜ

Hz.İbrahim (a.s.)' in ateşten kurtulma mucizesini gören kralın kızı Zeliha,Hz. İbrahim 'in davetini kabul ederek, babasının ilahlığını yüzüne karşı reddeder. Öfkelenen Nemrut kendi eliyle kızını ateşe atar,Nemrut kendisine yakışır bir vaziyette kızının diri diri yanmasını ve ölümünü seyreder. Zeliha'nın düştüğü yerde bir göl ve bu gölün içinde balıklar oluşur. O günden bu güne Zeliha'nın düştüğü yere Zeliha'nın pınarı veya Zeliha'nın gözyaşı anlamına gelen Ayn-Zeliha Gölü denilmektedir. Balıkların kutsal olduğuna inanıldığı için gölden balık yenilmemektedir.
Bu iki göl birbiriyle karışmıyor,halk bunun yorumunu evlenemedikleri için diye söylüyor.


                                                        



           


                                                                                                                                                                                                                                                                                                         Mevlid-i Halil Cami-i ( Dergah )












Sıra, Urfa'nın çarşılarını gezmeye geldi. Bakırcılar ve Kilimciler Çarşısı, Gümrükhanı, Fırfırlı (On iki Havari Kilisesi ) Camii bunların hepsi birbirine sadece yürüyüş mesafesinde.









                                             


                                              


    












 Narlı Ev 'de  'Sıra Gecesi








Eskiden Sıra Geceleri'nde, aile meclisi toplanır ama bu grupta sadece erkekler olurmuş. Bir nevi mahkeme gibi düşünmek lazım,taşkın hareketleri olanlar uyarılırmış. Müzik ve içki yokmuş. İbrahim Tatlıses bu yeni konsepti oluşturmuş.



                                                    


                                                    



     


      
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                          Urfa'ya130 km uzaklıktaki Halfeti'ye giderken etrafımızda bol miktarda fıstık bahçeleri gördük.                                                                                                         



                                         


Halfeti Gölü'nde üç katlı kral mezarı var. Suyun derinliği 70 metreye kadar iniyor.




            Fırat Nehri üzerinde bulunan Birecik  Barajı'nda tekne turu yapmak ayrı bir zevk verdi.






 

       Tadımızı kaçıran ise Unesco'ya girmeye hazırlanan böyle bir yere otel yapılmış olması idi.






 Savaşan Köyü'nde bol miktarda kaya mağaraları var.






Bu köy barajın yapılmasıyla sular altında  kalmış ve sadece caminin minaresi su üstünde gözüküyor. Bu minare simge haline gelmiş. Bu suyun hepsi Fırat'tan geliyor. Bölge halkını da yeni yapılan apartmanlara yerleştirmişler. Keşke halkı, yöreye uygun evler yapıp oralara yerleştirselerdi. Karagöl dizisi, Savaşan Köyü'n de çekilmiş. Gölde Şabut Balığı diye 25-30 kg'lık bir balık bulunuyor. Kılçıkları kemik şeklinde,beyaz etli ve çok lezzetli bir balık.








Tabi biraz da tekne keyfi yapmak lazım.






1920 'ye kadar burada Ermeni Kilisesi varmış.Kalenin kendisi (hendekten başlıyor) Gaziantep Nizip ilçesine bağlı. Kaleyi Asur medeniyeti yapıyor. Burada helozonik bir kuyu var. 75 m derinliğinde ve 8 m çapında.






Kalemeydan Köyü Mezarlığı
Burada eskiden mezarlık varmış ama şimdi sular altında kalmış. Mezarlığın taşınmasını yakınları tarafından istenmemiş.






Halfeti de yetişen endemik bir bitki de Kara Gül'leri ,baharda açarmış. Bunu alıp götürseniz bile buradaki gibi siyah olarak açmıyormuş.


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                             Eylülün sonundayız ve sıcaklık aynen gördüğünüz gibi. Yazın 60 dereceyi buluyormuş.

                                  




         İşte bizim hatıra fotoğrafımız
  

Not:Her zaman söylediğim gibi memleketimin her köşesi ayrı bir cennet.